web_logo.jpg


   
 
  Bağlama Ustaları
ba_lama_ustalar_.jpg



Arif S
1945 yılında Erzurum'un Aşkale ilçesi Dallı köyünde dünyaya gelen Arif Sağ, henüz 3 yaşında iken babasının değirmeninde tanışır müzikle. Değirmen taşı ve su sesinin uyumu Arif Sağ'ın dinlediği ilk orkestradır. 5 yaşında kavalla, 6 yaşında ise gramafon ve taşplaklarla tanışır. Plaklarda duyduğu o ilk ses kendi müzik yaşamının belirleyicisi olur. Yaşamını bu denli değiştirecek olan O ses Davut Sulari'ye aittir. Arif Sağ Bağlama ile 7 yaşında iken Erzincan'da Kumaş Dede'nin dükkanında tanışır. Burası öyle bir dükkandır ki bağrında Davut Sulari, Aşık Daimi, Ali Ekber Çiçek, Aşık Beyhani, Kemter Yusuf gibi birçok ozanın yetiştirildiği bir dükkan.

Sanatçı Anadolu Aleviliği'nin aşık-ozan geleneği bünyesinde 14 yaşına kadar aşıklık geleneğini öğrenerek deyişler söylemeye başlar. Daha sonra istanbul'a gelir ve Aksaray Musiki Cemiyeti'nde "eti senin kemiği benim" denilerek "ustam" dediği Nida tüfekçi'ye teslim edilir.

1963 yılında Gafil Gezme şaşkın adlı ilk plağı yayımlandığında henüz 17 yaşındadır fakat; müzikal altyapısını kısa zamanda oluşturmayı başarır. 1960 ve 70'li yıllar Arif Sağ için müzikte arayış yıllarıdır. (Bu arayış günümüzde halen devam etmektedir.)

Arif Sağ'ın , bu dönemin toplumsal hareketlerinin müzikle bağdaşan yanlarından çok, piyasadaki ve resmi kurumlardaki müzik uygulamalarına ağırlık verdiği söylenebilir.

60'lı yılların sonunda TRT Kurumuna (istanbul Radyosu) bağlama sanatçısı olarak başladığı yıllarda Sağ'ın piyasadaki faaliyetleri de devam etmektedir. 45'lik plak dönemi olarak adlandırılan ve yaklaşık 20 yıl devam eden bu sürecin en parlak simalarındandır Arif Sağ... Çeşitli sanatçılara bağlamasıyla eşlik etmesinin yanında, - yine bu dönemde- bestelerini de pek çok sanatçıya okutur. Bununla birlikte kendi çalıp okuduğu yaklaşık elli adet 45'lik plak ve 200'ün üzerinde beste yapar.

Yapılan müzik bugünkü terminolojiyle bir tür arabesk- fantazi benzeridir; bestelerinde ise yerel motifleri ( yer yer pasajları) çok sık kullanır. Bu da onun halk müziğinden kopamadığı gerçeğinin bir başka göstergesidir.

1975 yılında kurulan "istanbul devlet türk müziği konservatuarı"na "öğretim üyesi" olarak giren sanatçı halk müziği ve bağlama ile ilgili akademik çalışmalarını bu dönemde başlatır. 1982 yılında kendi adını verdiği "Arif Sağ Müzik Evi"ni kuran sanatçı Yavuz Top, Musa Eroğlu ve Muhlis Akarsu ile Muhabbet adını verdikleri 4 albümden oluşan seriyi tamamlar. Bir çok ünlü sanatçıya kaset çalışmalarında yardımcı olur.

Bu özelliğinin yanında 10'dan fazla kasette sanatçı olarak da ayrıca yer alır.

Arif Sağ 1982 yılında istanbul şan tiyatrosunda bağlama resitali veren ilk sanatçıdır.
Avrupa'nın birçok ülkesi ile uzakdoğu ülkelerinde halk müziğimizi ve halk çalgılarımızı tanıtmak amacıyla bir dizi konserlere katılan Sağ 1987/1991 yılları arasında parlamentoda "Milletvekili " olarak bulunan ilk sanatçıdır.
 
EROL PARLAK
1964 yılında Ağrı'nın Eleşkirt ilçesinde doğan Parlak, ilk ve orta öğrenimini Ankara'da tamamladı. Müziğe küçük yaşta bağlama çalarak başladı. 1982 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet konservatuarı'na girdi. 1985 -1986 öğretim yılında öğrenimini tamamladıktan sonra aynı kurumda dört yıl süreyle öğretim görevlisi olarak çalışmalarına devam etti. İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde 1987 yılında başladığı Yüksek Lisans eğitimini1990'da 'Bozlaklar' konulu tezi ile tamamladı.

Aynı yıl TRT İstanbul Radyosu'na sınavla 'yetişmiş sanatçı' olarak girdi. Sekiz yıl sürdürdüğü bu görevinden 1998'de istifa ederek ayrıldı. İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde 1992 yılında başlamaya hak kazandığı ''sanatta doktora'' eğitimini 1998'de tamamladı. Anadolu'nun değişik yörelerinde özellikle ''bağlama çalış teknikleri, saz ve ses tavırları'' konusunda araştırma incelemeler yaparak yurt içi ve yurt dışında katıldığı konferans,seminer ve konserlerde tanıttı.

1000'e yakın halk ezgisi derledi. Anadolu' da unutulmaya yüz tutmuş''el ile bağlama çalma tekniği'' (şelpe)nin yeniden gündeme getirilmesi konusunda başta Ramazan Güngör, Nesimi Çimen olmak üzere birçok usta üzerinde çalışmalar yaptı. Özellikle Batı, Güneybatı Anadolu'da yaptığı araştırmalarla Anadolu ve Orta Asya müziği arasındaki temel benzerliklere bağlı olarak çeşitli sesler üzerinde yoğunlaştı. 1995 yılında Arif Sağ ve Erdal Erzincan ile birlikte bağlama üçlüsü oluşturarak dünyanın çeşitli yerlerinde konserler verdi. 1996 yılında Köln Filarmoni Orkestrası eşliğinde Köln Filarmoni salonunda verilen ve büyük ilgi gören konser bunlardan biridir. Neşet Ertaş'dan Davut Sulari'ye kadar Anadolu'nun önemli birçok ustasını yorumlamasıyla tanınan sanatçının müzik dinleyicilerine sunduğu bir adet Arif Sağ ve Erdal Erzincan'la üçlü, iki sözlü, bir enstrümantal olmak üzere dört albümü bulunmaktadır.

''Türkiye' de El İle (tezenesiz) Saz Çalma Geleneği ve Çalış Teknikleri" adlı iki kitabı T.C. Kültür Bakanlığı, Şelpe (El İle Bağlama Çalma) Tekniği Metodu Ekin Yayınları tarafından yayınlandı. Yayına hazır "Bozlaklar" adlı bir kitabı bulunmaktadır. Halen Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesinde Öğretim Görevlisi olarak görev yapmaktadır.
 


ALİ EKBER ÇİÇEK ( Saygıyla Anıyoruz )
1935 yılında Erzincan'da doğan Ali Ekber Çiçek, babasını 1939 Erzincan depreminde yitirdi ve küçük yaşlarda rençberlik yapmaya başladı. Bu arada bağlamayı öğrendi ve cem toplantılarında kulağı Alevi deyişleri ve ezgileriyle doldu. İlkokul öğreniminden sonra maddi olanaksızlıklar sonucu öğrenimini sürdüremedi, ancak ağır yaşam şartlarına karşın müzikten hiç kopmadı.

Müzik aşkı ağır basınca İstanbul'a göç etti ve halk müziğinin önemli isimleriyle tanıştı. Askerden sonra TRT'nin açtığı sınavı kazanarak, Muzaffer Sarısözen döneminde TRT Ankara Radyosu'na ve Yurttan Sesler Korosu'na girdi. 35 yılı aşkın bir sürede 400'den fazla türküyü derleyerek geniş kitlelere ulaştırdı.

TRT arşivlerinde 54 kaseti bulunan Ali Ekber Çiçek'in ülkemizdeki bütün türkücüler tarafından derlemeleri söylenmektedir. TRT'den emekli olan sanatçı halen birçok ülkede konserler ve üniversitelerdeki sohbetler aracılığıyla bu toprakların sanatını dünyaya taşımaya çabalıyor. 2003 yılının başlarında TRT Belgesel Programlar Müdürlüğü tarafından Ali Ekber Çiçek'in hayatını anlatan "Cahilden Uzak Dur, Kemale Yakın" isimli belgesel çekilmiştir.

Ali Ekber Çiçek'ten derlenen bazı türküler :
Böyle İkrarınan Böyle Yolunan
Bunca Olan Emeğimi
Derdim Çoktur Hangisine Yanayım
Ey Erenler Akıl Fikir Eyleyin
Gönül Gel Seninle Muhabbet Edelim
Gurbet Elde Bir Hal Geldi Başıma
Gurbet Elde Yadellerin Derdini
Gül Yüzlü Sevdiğim
Hazin Hazin Esen Seher Yelleri
İsmini Sevdiğim Saadetli Dostum
Nasıl Yar Diyeyim Ben Böyle Yare
Ondört Bin Yıl Gezdim Pervanelikte(Haydar Haydar)
Ali Ekber Çiçek tarafından derlenen bazı türküler :
Bir güzeli methedeyim
Çoktan Beri Yollarını Gözlerim
El Vurup Yaremi İncitme Tabib
Gönül gel varalım gülşen bağına
Şepke'nin Kavakları
Yolumuz Gurbete Düştü
ERDAL ERZİNCAN
Erdal Erzincan 1971 yılında Erzurum'da doğdu. Küçük yaşlardan itibaren yaşadığı bölgenin folklorunu gözlemlemeye başladı ve bağlamayla o yaşlarda tanıştı. 1981 yılında İstanbul'a yerleşti ve 1985 yılında Arif Sağ Müzik Kursu'nda dersler almaya başladı.
1989 yılında İ.T.Ü. Türk Müziği Devlet Konservatuarı Temel Bilimler Bölümü'ne girdi ve aynı süreçte; Tezenesiz Bağlama Çalma Tekniği (Şelpe) ile ilgili araştırmalar yaptı. Üniversitedeki tezini ise; Parmak Vurma Tekniğinin Bağlamadaki Uygulanışı ve Notasyonu konu başlığıyla sundu.
1994 yılında hazırladığı "Töre" isimli ilk solo albümünden sonra;"Garip", "Gurbet Yollarında", "Anadolu"(Enstrümantal),"Al Mendil" isimli solo albümlerini, ve bunların yanında Tolga Sağ ve İsmail Özden ile birlikte "Türküler Sevdamız"; Tolga Sağ ve Yılmaz Çelik ile birlikte de "Türküler Sevdamız 2"; Tolga Sağ, Yılmaz Çelik ve Muharrem Temiz ile birlikte "Türküler Sevdamız 3"isimli albümleri hazırladı. 2006 nin yedinci ayinda "Kervan" isimli solo Albümü cikti.
1996 yılında Köln'de Cumhurbaşkanı Roman Herzog'un desteğiyle Arif Sağ ve Erol Parlak ile birlikte; Betin Güneş yönetimindeki Köln Filarmoni Orkestrasıyla bir konser verdi. Bu konserin repertuarı da; "Concerto for Baglama" adı altında albüm olarak piyasaya çıktı.
2004 yılı sonbaharında İran'lı Kemança sanatçısı Kayhan Kalhor'la birlikte konserler verdi ve enstrümantal bir albüm hazırladı.
Sanatçı son olarak; öğrencilerinden oluşan yirmibeş kişilik "Bağlama Orkestrası"nı kurdu. On yılı aşkın bir süredir, kendi adını taşıyan Müzik Kurs'unda eğitim vermekte olup, halen bilgi ve birikimlerini öğrencileriyle paylaşmaya devam etmektedir.
Kendisi gibi sanatçı olan Mercan Erzincan ile evli olup bir çocuk babasıdır.
ZAFER GÜNDOĞDU

1960 yılında Erzincan’ın Dacirek köyünde doğdu. İlk bağlama derslerini babası ve amcasından aldı. Aşık Daimi, Ali Ekber Çiçek, Aşık Mahzuni gibi isimlerden etkilendi.

1976 yılında İstanbul’a gelerek Türk Folklor Kurumunda ilk sistemli müzik eğitimine başladı. Daha sonraki yıllarda Arif Sağ’dan bağlama tekniğine ilişkin ders aldı. 1980’de konservatuara girdi. Ertesi yıl radyoda stajyer sanatçı olarak göreve başladı.

1983 yılında tar sanatçısı için açılan sınava girerek kadroya geçti. Bir süre sonra, önce bağlama sanatçısı, sonra da ses sanatçısı oldu.

1994 yılında açılan sınavı kazanarak TRT’nin en genç şefi oldu. Sonraki yıllarda Türkiye Radyolarının tüm halk müziği korolarından oluşturduğu, çeşitli adlardaki ortak koroları yönetmektedir. Ayrıca 2000 yılında 1000 bağlama ve 1000 sesten oluşturulan ve önce Almanya, sonra da Türkiye´de dinleyici önüne çıkan grubun müzik yönetmenliğini yaptı.

Bugüne dek 3 tanesi kişisel olmak üzere birçok albüm hazırladı

Musa EROĞLU

1946 yılında İçel'in Mut Kazası'nda doğmuşum. Ortaöğrenimimi Mut'ta tamamladım. Mut'ta eğitmenler çoktu, o zamanlar. 1953'lerde, 2500 nüfuslu bir ilçeydi, Mut. Bizim köy Kumaçkuru Köyü. 1870'lerde Malatya'dan Adana'ya gelenlerin, Cumhuriyet öncesi siyasal yapının verdiği bir görüntünün yansımaları olan uçbeyliklerin teşekkülüyle oluşmuş bir yerleşim vardı. Hatta bizimkiler sanki burada beylerin olması gibi bir durum varmışçasına, buralara "üçbeylik, üçbeyler" derlerdi. Bu yerleşim alanından bizim köye sekiz km. bir mesafe vardır. O zamanlar davar güderek aileme katkıda bulunuyordum. O tarihlerde cumartesi öğlene kadar okullar açıktı. Bir pazarımız vardı. Pazartesi günleri davar güdüyordum. İki gün çalıştığımda, on kuruş para alıyordum. Ortaokullarda hocalarımız yöresel unsurlara, folklora, oyunlara çok önem veriyorlardı. Ortaokuldayken bir müsamerede bana "Karacaoğlan"ı oynatmışlardı.

   Saz çalıyordum. Saz çalma babadan-dededen kalma gelenekti, aslında. Bunu öğrenmek adeta zorunluluktu. Esasında bizim köyün dışında, Mut'tun diğer köylerinde saz çalmak-türkü söylemek pek yoktu. Yörede "Karacaoğlan"la ilgili geleneği, şenliği sürdüren bir köydü, bizimkisi. Çevrede davul-zurna dışında müzikal pek bir renklilik yoktu. O yüzden bizim köy biraz da dışlanmıştı, çevre köylerce. O Karacaoğlan şenliğindeki rolüm, beni çok etkiledi ve böyle sürüp gitti. Sürekli çalışarak, kendimi geliştirerek sanatımı bugünlere getirdim. Bu sanat ve her sanat için bir ömür yetmez aslında. Bir altyapı zaruri, okul zaruri tabii eğitim temel zaruriyet. Mut'ta bir folklor gurubu oluşturuldu. Ben orada görev aldım. O Karacaoğlan oyununun, beni peşinden sürükleyen o oyunun peşinden gittim hep.

   Gezebildiğim bölgelerde, Trakya hariç, Anadolu'nun birçok köyüne ulaştım. Sadece Çorum'da 340 köy gezdim. Anadolu'da gördüğüm şu; yaşamların inançların yüzde doksanı ortak. Gelenek ve görenekleri ortak. Yani ortak bir kültürleri var. Anadolu'daki kültür zamanla bir mozaiğe dönüşmüş. Biz kendi gelenek ve göreneklerimizi "şehirli kalıbı" içine oturtmaya çalışmışız. Şehirle özdeşleştirmeye çalışmışız. Halbuki, çok uzunca bir evrim bu. Belki göçebe yaşamı şehirli için garip gelebilir; ama şehirlinin büyük kısmı huzursuzdur, yaşamından. Kırsal alandan şehre göçte, yozlaşma yaşamış. Alt yapıya uyum yok. Sorunlar çok. Dil mesela, hiçbir zaman köydeki, obadaki, yayladaki insan şehirdekiler gibi konuşamaz. Konuşması da beklenemez. Benim için bile bu böyledir. Şehir bambaşka, şehircilik bambaşka bir şeydir. Bu taşınmayla gelen insanlar, korunmuyor. Kurban Bayramı'nda apartmanda kurban kesen insanının çaresizliğini düşünün. Halbuki o insan köydeyken, bunu çok doğal ve rahat yapıyordu. O kültür şehre taşınmamış demek ki. Kültürel öğeler budanmaya başladığı zaman, o güzel türkülerle yoğrulan insanların ileriye doğru bakışları da törpülenmiştir. Bu yüzden boşluktadır. Köyde doğmuş, büyümüş, olan biri olarak, her sene köyümü ziyaret ederim. Bu bir hasrettir. Bunu hiç ihmal etmedim. Şimdi köyle şehir, şehirli ve köy kökenliler arasında bir kopukluk var. Keşke bu kopukluk giderilebilse. Böyle bir toplumda müzikle, gelenekle, türkü de törpülenir.

   Anadolu'daki müzik formu incelenirse, Ege Bölgesi'nde geniş bir müzik formu olduğu görürüz. Mesela o zeybeklerdeki incelikler, etimolojik yapıdaki güzellik, estetik ne kadar hoş. Sözler çok az, müzik daha fazla. İç Anadolu'da sözler daha fazla, müzik daha az. Ege ve Karadeniz: Ege'de, ihtiyaçtan dolayı (sosyolojik nedenlerden taassuptan filan kaynaklanan) müzikli renklilik çeşitlilik var. Bunu çalıyor. Daha evvel ne yapıyor? Boğaz havası dediğimiz bir şey var. İlk önce havasıyla yüksek perdeden ihtiyaçlarını seslendiriyor. Bu ihtiyaç, bir alt yapıdan doğuyor. 30-40 bin kişilik konserler yapılıyordu, Ege'de. Müziklerin bu kadar çeşitli olmasının Grek Kültürü'yle mutlaka bir ilgisi var. Rodos'tan, Girit'ten derlenen türkülere baktığımız zaman, sadece sözleri farklı. Yunanca söylüyor, biz burada onun Türkçesi'ni söylüyoruz. Bu müzik, bu halkın alt yapısının rafineliğinin yansımasıdır. Doğu Anadolu'da ise, iki veya üç dört sesten oluşuyor melodiler. İç Anadolu'da da daha az. Karadeniz'de geçmişteki Pontusların torunları vardır. Ama bir kemençenin çalımı, hiç de küçümsenecek bir şey değil. Tüm Anadolu'nun incelenmesi gerekiyor yani teker teker.

   1965'teki iki tane 45'lik yaptım. Dinsel motifli şeyler okumuştum. O günden bugüne 1979'de bir uzunçalar yaptım. 15 tane kaset yaptım. 45'likleri sayamıyorum. Daha fazla. Ayrıca sanatçı kardeşlerimle yaptığım ortak çalışmalar da oldu. 8 kaset var. "Muhabbet" adını vermiştik adına. En son Arif Sağ'la resital şeklinde yapmıştık. Bir de en son UNESCO için bir çalışma yaptım. UNESCO'dan Henri le'Comte isimli bir Asya müzikleri araştırmacısı, sürekli gezilerle, incelemelerle müzik çalışmaları yapıyor. Bütün Türki Cumhuriyetler'inde çalınan müzik araçlarının çoğunun CD'lerini yapmış, kayıtları kendisi yapıyor. Benimle de bağlantıya geçti ve benimle de CD çalışması yaptı. 1980'li yıllardan itibaren müzik yönetmenliklerim var. Birçok müzisyenin yetişmesinde katkılarım vardır. Anadolu'daki semahların kaybolmaması için, "Bin Yıllık Yürüyüş" isimli 90 dakikalık 2 CD semahları yaptım. Ticari amaçlı değildir bu. İleriye kalabilmesi için kaybolmasın diye. Bunu halk kültürüne bir katkı olarak görüyorum. Bunları yaşama geçirmek için, 1980'den(1983) sonra insanlara bağlama felsefesini öğretmek için de bir dershane açtım.



Büyük usta Musa Eroğlu'nun halk müziğinde kaynak kişi, derlemeci ve besteci olarak eserleri mevcuttur bunlardan bazıları:

Kaynaklık ettiği türküler
Bir kere uğradım hakkın cemine, Bulut bulut üstüne, Ceviz arasında vardır evimiz, Geyinmiş kuşanmış yayladan gelir, Kullar olam seni doğuran anaya, Şu dağların yükseğine erseler, Şu yüce dağların karı eridi, Yatamadım gasavetten meraktan...
Derlediği türküler
Emirdağı Birbirine Ulalı, Dost Bağının Meyvaları Erişti...
Bestelediği türküler
Gönlümüze Yar Düşünce, Hey Erenler Pazarım Var, Mihriban, Telli turnam, Yol ver dağlar...
Nida TÜFEKÇİ , (1929 - 1993) ( Saygıyla Anıyoruz)
 
Mehmet Nida Tüfekçi 1 Mart 1929da Yozgat’in Akdagmadeni ilçesinde dogdu. Annesi Zeynep Tüfekçi, Babasi Hamdi Tüfekçi’dir. Ilk müzik egitimini babasi Hamdi Tüfekçiden aldi. Müzigi seven ve müzigin içindeki bir ailenin çocugu olan Nida Tüfekçi , baglama çalmaya baslamasini söyle anlatirdi“7-8 yaslarindaydim her halde. Sazla benim boyumu ölçtüklerinde saz 1,5 karis uzun gelirdi benden. Sazin sapina kolum yetismezdi de teknesini bir duvara dayayip öyle çalmaya çalisirdim...” Nida Tüfekçi ilkokul çaglarinda bazen derslerde bazen müsamerelerde saz çalmasini sürdürmüs ve küçük yaslarda yetenegini ortaya koymustur. Ilkögrenimini Akdagmadeni’nde bitiren Nida Tüfekçi, ortaokula Akdagmadeni’nde baslamis üçüncü sinifi Bogazliyan’da tamamlamistir. Yasadigi ilçede lise olmadigindan ögrenimine çevre illerden birinde devam etmek zorunda kaldi ve liseyi Ankara Maliye Okulu’nda bitirdi.Nida Tüfekçi Maliye Okulu’nda ögrenci iken Muzaffer Sarisözen’le tanisti. Sarisözen’le tanismasi belki de yasaminin dönüm noktasidir. Okuluna devam eder, 1947den itibaren Ankara Radyosu’nun Yurttan Sesler emisyonlarina ses ve saz sanatçisi olarak katildi. O zamana kadar gerek radyo sanatçilarinin gerekse Muzaffer Sarisözen’in bilmedigi bir tavir ve tezene ile (Sürmeli Tavri) saz çalip türkü söyleyen Tüfekçi, radyonun en parlak simalari arsinda yer almisti.1953 yilinda Ankara Radyosunda açilan sinavda basari göstererek Yurttan Seslerin daimi korosunda çalmaya basladi ve 1959 yilinda Istanbul Radyosuna naklen atandi. 1964 yilinda Türk Halk Müziginden sorumlu Türk Müzigi sube müdür yardimciligina, 1972 yilinda ise TRT Müzik Dairesi Türk Halk Müzigi Müdürlügü’ne atandi. 1974 yilinda ise TRT Müzik Dairesi Baskanligina (vekaleten) getirildi. 1976’da bu görevden istifa etti. Ayni yil Istanbul Türk Müzigi Devlet Konservatuari’nin kurucu üyeligini yapan Tüfekçi bu okulda, yönetim kurulu üyeligi, baskan yardimciligi, bölüm baskanligi ve danisma birimi üyeliginde bulundu. Yine ayni okulda Baglama, THM Solfeji, THM Bilgileri ve Bölge Tavirlari derslerini okuttu.Türk folklorunun müzik ve oyun dallarinda yurt içinde ve yurt disinda seçkin bir yer edinmis, kültürümüze yapmis oldugu katkilarla halk müzigi dünyasina damgasini vurmus olan Mehmet Nida Tüfekçi, 18 Eylül 1993 Cumartesi günü yasama veda etti.

 Emre SALTIK

Emre Saltık
 

 

 

 

www.agsl.tr.gg
  1960 yılında Tunceli, Ovacık'ta dünyaya gelen sanatçı 1980 yılında İstanbul'a yerleşti. 1984 yılında İ.T.Ü. Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Türk Halk Müziği bölümünden mezun oldu.

   Arif Sağ ile birlikte Arif Sağ Müzik Okulu'nda (ASM) eğitim verdi. 1987 yılında bu okul Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlandıktan sonra, ASM müzik kursundaki müdürlüğü ve sahipliğini sürdürerek, çalışmalarına devam etti. Uzun yıllardır halk müziğine yaptığı çalışmalarda prodüksiyon yönetmenliği, icracı ve eğitmen olarak önemli katkılarda bulundu.

   Birçok halk müziği kasetinde yönetmenlik yaptı. Emre Saltık'ın üretkenliği açısından sayabileceğimiz birçok albümü var.
 İlk albümü 1987 yılında çıkardığı "Selam Sana Filistin" dir. Ancak türkülere yöneldiği ilk albümü "Türkülerden Kaçamazdım" sanat yaşamında önemli bir yer tutar. "Dardayım", "Türkülü Yürekler 1" ve "2" halk müziğinde yeni arayışların işareti niteliğindedir. Sanatçının 2000 yılı şubat ayı ortalarında piyasaya sürülen "Yıkılsın Sebebim" adlı albümü daha çok beste ağırlıklı bir çalışma. Emre Saltık halk müziğinin yaygınlaşmasında önemli katkıları bulunan "Arif Sağ Müzik Okulu" bünyesinde halen eğitmen ve yönetici olarak görev almaktadır.

 

 

  Okan Murat ÖZTÜRK

  
Okan Murat Öztürk   Anadolu geleneksel müziği ve bu müziğin vazgeçilmez çalgısı bağlamanın temsilcilerinden. 1967 Ankara doğumlu, Jeoloji mühendisi.

Geleneksel müziği ve bağlama çalma tekniklerini, otantik kaynakları (Muharrem Ertaş. Ramazan Güngör Neşet Ertaş, Feyzullah Çınar, vb) ve usta sanatçıları (Mehmet Erenler, Musa Eroğlu,Talip Özkan, Arif Sağ, vb) dinleyerek öğrendi. C. Güla ve M. Aktan gibi hocalarla da doğrudan çalışma olanağı oldu. "Kültür Bakanlığı Ankara DTHM Korosun'da ve 'TRT'de bağlama sanatçısı olarak görev yaptı.

1984'ten başlayarak, yurtiçi ve dışında, çeşitli düzeylerde bağlama eğiticiliği yaptı. 1988'de Türkiye'de ilk kez, bağlamam ailesi çalgıları ve Anadolu müziğini tanıtma amacını taşıyan "Bengi Bağlama Topluluğu"nu kurdu. Bu toplulukla birlikte, aralarında Ankara Uluslararası Müzik Festivali ve Houston Uluslararası Festivali gibi önemli festivallerin de bulunduğu çok sayıda organizasyonda yer aldı.

1990'dan itibaren,bağlama ailesi çalgıların (cura, bağlama, tanbura, divan) armonik çalınış olanakları üzerine, Türkiye'nin önde gelen besteci ve eğiticilennden, Ertuğrul Bayraktar'la çalışmalar yaptı. Türk müziği ve özellikle de Anadolu makamlarına özgü bir çok seslendirme yöntemi olan, "Kemal İlerici (dörtlü armoni) Sistemi "ne dayanan bu çalışmalar sonucunda, özgün bir repertuarın geliştirilmesini sağladı.

Sanatçı, yurt içinde katıldığı konser, festival ve sempozyumların yanısıra, Amerika, Almanya, isviçre, Küba ve Tacikistan'da konserler verdi. Erkan Oğur(perdesiz gitar), A. Kanneci (klasik gitar), Hasan Yükselir(bariton), Tolga Çandar(bariton), Ömer Yılmaz(tenor) gibi sanatçılarla birlikte, stüdyo çalışmaları, tv-radyo programları ve konserler gerçekleştirdi,

Geleneksel çalgılardaki transpoze akort ve pozisyon sorunlarını çözmek amacıyla, "dört telli saz" ve "bas bağlama" gibi yeni çalgıların tasarım ve terası üzerinde çalışmalar yapmaktadır.

Bugüne dek yayınlanmış albümleri; "Hiç" (1999-Erkan Oğur ile birlikte), "Güneş bahçesinden ezgiler" (1999-Bengi Bağlama Üçlüsü'yle birlikte), "Eski havalar" (1998-solo), "Turkish authentic saz" (1997-solo) ve "Bergüzar" (2003-solo).


 

Ruhi SU ( 1912 - 1985 ) (Saygıyla Anıyoruz.)
Ruhi Su 
     20 Eylül 1985'de yitirdiğimiz Ruhi Su'nun yaşamı boyunca tek uğraşı müzik olmuştur. İlle de türküler. Türkülere olan tutkusu çocuk denecek yaşında başlamış ve ona müzik dünyasının kapısını türküler açmıştı. Büyük bir yaşamın küçük bir özeti şöyle: 1912 de Van'da doğdu. Adana da büyüdü. Öksüzler yurdunda okudu. Çocukluğu hep zorluklar içinde geçti ama, kişiliğinin biçimlenmesinde bu zorluklar, Torosların çarpıcı, etkileyici doğası ve müzik tutkusu ile birlikte ilk çekirdeği oluşturacaktı.                                                            
   İlkokulun dördüncü sınıfında keman çalmaya başladı. 1936'da o zaman ki adıyla Musiki Muallim Mektebini, 1942'de Ankara Devlet Konservatuarının şan bölümünü başarıyla bitirdi. Aldığı klasik batı müziği eğitimi, ömrü boyunca kendini adadığı türkülerin yorum icrasına yaklaşımının kurumsal temelini oluşturdu aynı yıllarda Ankara cebeci ikinci ortaokulunda ve Hasanoğlan Köy Enstitüsünde büyük bir koro oluşturdu. Ankara radyosunda on beş günde bir yayınlanan türkü programları düzenledi, dil tarih ve coğrafya fakültesinde büyük bir koro oluşturdu. Ankara devlet operası sanatçısı olarak, Bastien Bastienne Satılmış Nişanlı, Madame Butterfly, Fidelio, Tosca , Yarasa, Aşk iksiri, Rigoletto, Figaro'nun düğünü maskeli balo ve konsolos gibi operalardaki başarılarıyla, bas bariton Ruhi Su, müzik çevrelerinde ilgiyle izlenen bir müzisyen olmuştur.

   12 Kasım 1952'de tutuklanarak İstanbul'a gönderildi. 141. maddeden yargılanarak 5 yıl hapis, 20 ay gözetim altı hükmü giydi. Böylece Ruhi nin opera yaşamı noktalanmış, türkülerine yeni bir boyut, buruk bir tat ekleyen başka bir dönem başlamış oluyordu. Bilinçli bir tavırla türküler üzerine çalışmaya başladığı 1938 yılından, ölümüne kadar, hapishanenin ağır koşulları, engellenmeler yasaklanmalar, hiçbir şey Ruhi'ye türküler söylemekten onlar üzerinde aralıksız çalışmaktan, korolar oluşturarak türkülerini öğretmekten olanak bulduğu zaman konserlerde, resitallerde, olanak verilmediği zaman dost evlerinden, gece kulüplerine kadar, elverişli elverişsiz her ortamda türkülerini söylemekten alıkoyamadı. Türkülerin anlam ve içeriği dünya görüşünü biçimlendirmekte; dünya görüşü, türkülerini sevip yorumlamakta belirleyici etken oldu. Sanatçı-toplum ilişkilerini bilinçle, sevgiyle besleyerek her zaman diri, işlevsel tuttu. Ne sanatından en küçük bir ödün verdi ne sağlam dünya görüşünden. Kendini sanatına sanatını halkına adadı. Böyle bir yolda büyüdü. Ölümsüzleşti.

   Hiç kuşku yok ki 73 yıllık yaşamı boyunca büyük güçlüklerle karşılaştı. Çok acılar çekti. Ama hep direndi hiç yılmadı ve sazı eşliğinde türkülerini söyleyebildikçe müziğini duyurup yaşattıkça geniş kitlelere benimsettikçe mutlulukların en güzelini ta içinde yaşadı. Türküleriyle nerelerden seslendiyse, o yerler birer sanat merkezi oldu. Sarsılmayan sanatçı kişiliğinin saygınlığı ve ağırlığıyla yurt içinde yurt dışında, bilinç, insan sevgisi, coşku ve inançla yoğrulmuş belirli düşünce hareketinin vazgeçilmez bütünleyicisi oldu. Bilinçlendirdi coştu, coşturdu ; hep bir şey vererek, kendine bir şeyler katarak öğretti, öğrendi. Bin bir güçlüğü aşarak derlemeler yaptı. Çok zengin bir türkü repertuarı oluşturdu. Dostlar korosunu kurarak onlarla birlikte konserler verdi. 45'lik plaklar, uzunçalarlar, kasetler çıkardı. tüm bir yaşamın inançlı ve verimli çalışmalarına kalıcılık kazandırdı böylece.

Sıdıka Su 
1986 Ruhi Su'nun 1. ölüm yıldönümü



Albümleri:
Aman Of - Ankara'nın Taşına Bak - Barabar - Beydagi'nin Başı - Dadaloglu ve Çevresi Dostlar Tiyatrosu Konseri - Ekin İdim Oldum Harman - El Kapıları - Sabahın Sahibi Var Huma Kuşu ve Taslamalar - Kadıköy Tiyatrosu Konseri - Karacaoglan - Pir Sultan Abdal - Pir Sultan'dan Levni'ye - Seferberlik Türküleri - Yunus Emre - Semahlar - Çocuklar Göçler Balıklar - Sultan Suyu - Şiirler Türküler - Köroglu - Uyur İken Uyardılar - Zeybekler - Ezgili Yürek

 

 

Hasret GÜLTEKİN ( Saygıyla Anıyoruz )
1 Mayıs 1971’de, Sivas’ın İmranlı kazasına bağlı Han köyünde, Süleyman ve Hacıhanım Gültekin’in (Nazire ve Güler’den sonra) üçüncü çocuğu olarak doğdu. Altı yaşında saz çalmaya başladı. On bir yaşında sahneye çıktı. Kadıköy Anadolu Lisesi’nden ikinci sınıfta ayrıldı. 1987 yılında, ilk çalışması “Gün Olaydı” adıyla Diyar Müzik Yapım tarafından yayımlandı. İlk resitalini Kadıköy Moda Sineması’nda 1987 yılında verdi.
1989 yılında, “Gece ile Gündüz Arasında” adlı ikinci çalışması Saltuk Müzik Yapım tarafından yayımlandı. 29 Ekim 1989 yılında Hollanda Kültür Bakanlığı’nın daveti üzerine, “Genç Türküler” festivalinde Birsel Acar’la birlikte Türkiye’yi temsil etti. 1990 yılında aynı ülkede “Türk Haftası” etkinliklerine birçok sanatçı ile birlikte katıldı. Müzik yönetmenliğini üstlendiği resmi olarak ilk defa Kürtçe müzik yasağını delen “Newroz” adlı kaset, 1990’da önce enstrümantal olarak, sonra da Nilüfer Akbal ve Rıza Akkoç’un katılımıyla gerçekleştirildi. 1990 yılında, Şivan Perwer’in (Türkiye’de, resmi olarak Kürtçe müzik yasağını kaldıran) “Krivo” adlı karma kasetinin yayınlanmasına öncülük etti ve süpervizörlüğünü yaptı. 1991 yılında, “Rüzgarın Kanatlarında” adlı üçüncü çalışması Nepa Müzik Yapım tarafından yayımlandı. 1991 yılında Yeter Fırtına ile evlendi. Türkiye’nin dört bir yanında konserler verdi. Birçok Avrupa ülkesinde festivalllere katıldı ve konserler verdi. Aydınlık Gazetesi için; Ankara, İzmir ve İstanbul’da ProsEchos Grubu ile birlikte resitaller verdi. 2 Temmuz 1993’de, Sivas’ta Madımak Oteli’nde 35 insanla birlikte katledildi. 13 Eylül 1993’de oğlu, Roni Hasret Gültekin dünyaya geldi.

Hasret Gültekin’in müzik yönetmenliğini ve müziklerini yaptığı kasetler dizini

1988 Abuzer Karakoç, Hüseyin Aydın, Ali Ekber Eren’in de yer aldığı “BİTMEYEN TÜRKÜLER-Dostlar Muhabbeti”.
1990 Gani Nar’ın seslendirdiği Kürtçe “JİYAN”.
1990 Abuzer Karakoç’un seslendirdiği ve Avrupa’da yayımlanan “Alvar Deyişleri”.
1990 Emekçi’nin seslendirdiği “Gül’e Barut Serdin mi?”
1990 Nurşani’nin türkülerinden oluşan kaseti.
1990 Lütfü Gültekin’in seslendirdiği “Karanlıkta Vurdular”.
1991 “NEWROZ 2” isimli, Kürtçe sözlü türkülerden oluşan kaset.
1992 Arif Sağ, Emekçi, Mehmet Koç, Emre Saltık, Talip fiahin, İhsan Güvercin’in de yer aldığı “Türküler Yalan Söylemez” isimli kasette üç eser seslendirdi.
1992 Ahmet Arif’in şiirlerini besteleyen sanatçılar olarak, Cem Karaca, Ahmet Kaya, Sadık Gürbüz, Esin Afşar, Rahmi Saltuk’la birlikte, Ahmed Arif’in anısına çıkan kasette yer aldı.
Bir çok sanatçının kasetlerinde bağlama, cura ve şelpesiyle yer aldı.
Aşık Mahsuni ŞERİF ( Saygıyla Anıyoruz )
1938-17 Mayıs 2002. Afşin’in Berçenek (şimdiki adı Tarlacık) köyünde doğdu. Asıl adı Mehmet Şerif Cırık’tır. Ancak adını sonradan Şerif Mahzuni olarak değiştirdi. Aşıklık geleneğini küçük yaşlarda öğrendi. 12 yaşından beri bağlama çalan Aşık Mahzuni, ilk derslerini amcası Aşık Fezali’den aldı.

1948’de medrese eğitimine başladı. Daha sonra Mersin ve Ankara’da askeri okullarda okudu ve orduda görev yaptı. 1961 yılında ordudan ayrıldı.

Aşık Mahzuni, Veysel, Davut Sulari gibi aşıklardan etkilendi. Ancak zamanla kendine özgü bir tavır geliştirdi.

Türkülerinden dolayı hemen her dönemde kovuşturmaya uğrayan Mahzuni 1960’lı yıllardan bu yana özellikle politik taşlamalarda ekol olmuş aşıklardandır.

Yaklaşık 3000 kadar şiiri olan Mahzuni, 400’ün üzerinde 45’lik plak, 15 kadar LP ya da CD ve 50’den fazla kaset doldurdu.

Türküleri başka sanatçılar tarafından da okunan Aşık Mahzuni, Türkiye’nin hemen her yerinde ve Türkiye dışında birçok ülkede konserler verip çeşitli şenliklere katıldı.

Aşık Mahzuni’ye ilişkin hazırlanan Ali İhsan Aktaş’ın, »Anadolu’yu Kucaklayan Ozan Mahzuni Şerif« (1990), Süleyman Zaman’ın »Mahzuni Şerif, Yaşamı-Dünya Görüşü-Şiirleri« (1997) adlı kitaplar yayımlandı.

Ayrıca Aşık Mahzuni, şiirlerinin bir bölümünü topladığı »Dolunaya Tül Düştü« (1995) gibi kitapları bulunmaktadır.

Tedavi görmek için gittiği Köln’de (Almanya) öldü ve Hacıbektaş’ta toprağa verildi.

 

 

 
 
 
 
designbygunay.gif

AGSL Pano
 
Günün Haberleri
 
Tavsiye Siteler
 
WeB DeSiGn By GüNaY
 

des.jpg

 
Bugün 2 ziyaretçi (5 klik) Sitemizi Ziyaret Etti
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol